
Drone ile havadan ilaçlama ülkemizde de giderek yaygınlaşmaktadır. İlk olarak Çin’de çeltik arazilerinde kullanımına başlanan uygulama, günümüzde hemen hemen tüm tarla ürünlerinde ve bahçelerde kullanılmaya başlandı. Geleneksel yöntemlere göre daha hızlı ve verimli olan bu yöntem ile katı ve sıvı uygulamalar daha kolay hale getiriliyor. Arazi ve hava şartlarına göre uygulama şartları değişen bu yöntemde bitki türü, büyüklüğü, sıklığı, arazi eğimleri, rüzgâr ve sıcaklık değişkenleri önem kazanıyor. Değişken arazi şartlarına göre cihazlar tamamen otonom şekilde bu uygulamaları yapabilirken manuel uçuş ile de operasyonlar yönetilebiliyor. Peki zor bir arazi olan çay arazilerinde bu yöntemi nasıl kullanabiliriz?
Ülkemiz çay tüketiminde kişi başı yıllık 3,5 kg tüketim ile dünya sıralamasında 1. sırada yer alırken üretimde 5. sırada yer almaktadır. 2022 yılında Doğu Karadeniz’de 791.287 dekar alanda 1.269 bin tonun üzerinde yaş üretim yapılmıştır. Yine aynı istatistiklere göre 205 bin üretici çay tarımı yapmaktadır. Zorlu şartlarda yetişen ve tarımı büyük emekler isteyen bu bitki türünün yetişme süresinde ihtiyaç duyduğu bir ilaç bulunmasa da bölgesel değişiklikler sebebiyle çeşitli besleyici mineral ve gübre ihtiyacı bulunmaktadır. Arazi şartlarının zor olması sebebiyle yapılan uygulama da geleneksel yöntemlerle oldukça zor olmaktadır. Bu sebeple son zamanlarda ülkemizde de bu uygulamanın drone kullanılarak yapılması gündeme gelmiştir.

Drone ile yapılan ilaçlama uygulamaları, teknolojik gelişimler sonucunda artık tam otomatik olarak yapılabilmektedir. Bu durumda operatör sadece operasyon yapacağı tarımsal alanı cihazın arayüz programında haritaladıktan sonra, bu haritayı cihaza ileterek operasyonu tamamen cihaz kontrolünde yürütebilmektedir. Uygun arazi ve hava koşullarında cihaz belirlenen yükseklik ve hat aralığı ile arazi üzerinde paralel hatlar çizerek uygulamayı tamamlamaktadır. Cihazlar üzerlerinde bulunan radarlar ile arazi içerisindeki tel, direk, ağaç gibi engelleri tespit ederek bunlardan kaçınmakta ve olası kaza kırımların önüne geçilmektedir. Genel olarak cihazların bu uygulamaları yapacağı arazilerde eğim limiti 10° olarak belirlenmektedir. Bu açıdan yüksek eğimlerde cihazlar uçuş rotasında araziyi engel olarak algılayıp operasyon kesebilmektedir. Sizlere çay gibi 10° eğimi geçen ve sık olan bir bitki için drone ile ilaçlama ne kadar verimli olur konulu, Sri Lanka’dan da edindiğim tecrübeler ile bir yazı oluşturmak istedik.

Bildiğimiz üzere çay arazileri yüksek eğimli araziler. Ve üzerinde tel, ağaç, direk, meskûn yapı gibi çok fazla engel olan araziler. Hem eğimli hem de sık bir bitki olduğu için içinde yürümeniz dahi kolay değil. Hatta çay tarımı yapan çiftçilerimiz ile görüşürseniz, kendileri çay işlerinde sırtlarını tepeliğe dayayıp orada işlerini yerine getirdiklerini söyleyeceklerdir. Bu sebeplerden ötürü muhtemelen çay arazilerinin çoğunda cihaz kontrolünde otomatik olarak değil, operatör kontrolünde manuel uçuş yapmamız gerekecek. Çünkü, operasyon için mesela irtifayı 3 metre olarak ayarladık. Cihaz eğim yönünde aşağı inerken hızlanmasından dolayı bu irtifanın kontrolünü sürekli olarak sağlayamayıp yüksekliğini en az 4-4,5 metrede tutacak, eğim yönünde yukarı çıkarken ise 2 metrenin altında kalabilecek. Bu da uçuşu ya çok yüksek olduğu için verimsiz ya da çok alçak olduğu için tehlikeli ve verimsiz bir hale getirecek. Tabi burada aklımıza ‘Cihaz irtifasını araziye göre ayarlayıp uçuşu idame ediyor, neden belirlediğimiz yüksekliği sürdüremesin?’ diye bir soru gelebilir. Bizim pek yapmadığımız bir şey ama kullanım kılavuzlarına baksak aslında ürünlerin limitleri belirtilir. Cihazların uçuşu esnasında arazi uyumu yakalamak için limitlere uymak gerekir. Cihaz 7 m/s hızla ilaçlama yaptığı için verilen komuttaki refleksleri gecikebilir. Bunu sizlere daha anlaşılır bir örnekle açıklamaya çalışayım. Mesela kullandığımız bir araba var. Şerit değiştirmek istiyoruz ve direksiyonumuzu 30 derece kırıyoruz. Aracı 160 km/s hızla kullanırken mi yoksa 80 km/s hızla kullanırken mi daha kısa mesafede şerit değiştiririz? Elbette 80 km/s hız ile giderken. Zira 30 derece eğimle sağ veya sol tarafa 4 metre ilerleyeceğiz. Ama bu süreçte ileri yönde 80 veya 160 km/s hızla yol alıyoruz. Yani yaklaşık olarak birinde 22 diğerinde 44 m/s yol alıyoruz. Eğer basit bir hesaplama yaparsak, şerit değiştirmeyi 3 saniyede tamamladığımızı varsaydığımızda ilk seçenekte 66 metre ileri gitmişken, ikinci seçenekte 132 metre ileri gitmiş olacağız. Yani refleks aynı refleks değil. Cihazımızın da 7 m/s hızla giderken algılama yapması ile 2-3 m/s hızla giderken algılama yapması aynı değil. Eğim değişikliğine uyarken bir hayli yol almış olacaktır cihaz. Yavaşlatarak bunun önüne geçebiliriz. Lakin bu sefer de atım miktarı ve dolayısıyla iş miktarı değişeceği için 40 litrelik bir drone ile 10-15 dekar alan tarayabileceğiz. Bu da verimden kayıp haline gelecek doğal olarak. Biz 35-40 dekar için amortisman yapacağız ama 10-15 dekar alan tamamlayacağız. Yani yüksek eğimde konu aslında haritanın yapılabilmesi değil, cihazın buna hızlı refleks vermesi. Fakat biz FPV drone uçurmuyoruz. Hava araçları büyüdükçe kullanım hantallaşır. Bu yüzden o eğime tepki vermesi bir hayli vakit alacaktır.
Bundan dolayı da yavaş uçmamız gerekecek. Bu problemi aşmak için ilk yöntem olarak eğim yönüne paralel değil dik uçmamız gerekecek. Bu durumda da iş üzerinde ilerledikçe cihazın operasyona başlangıç noktası kalkış noktasına giderek uzaklaşacak. Ve doğal olarak cihaz daha uzak noktalara daha fazla yükle gitmeye çalışacağı için fazladan batarya tüketmeye başlayacak. Normalde operasyon için başlangıç noktasına geldiğinde %90-95 aralığında bir batarya dolumu ile başlıyorsak, bu seviye giderek %85-90, %80-85, %75-80 diye düşmeye devam edecek. Doğal olarak drone tam dolu bir depo ile daha operasyonu bitiremeden bataryamız düşük güç uyarısı verecek ve depomuzda karışımla iniş yapmak zorunda kalacağız. Buradan sonraki aşamada ise depomuzun 2/3’ü, 1/2’si gibi oranlarda doldurarak operasyona devam etmek ve arazide daha fazla uçuş yapmak zorunda kalacağız. Daha fazla uçuş demek daha fazla amortisman demek. Zira bataryalarımız belirli bir dolum ömrüne sahipler. Yine cihaz üzerindeki parçalarımız belirli saatlerde değiştirilmek üzere planlanır. Dolayısıyla amortisman olarak zarar edeceğimiz bir yapı oluşur. Bu tip bir arazide uçmak için operasyonu daha tehlikeli mi yoksa daha maliyetli mi yapacağımızın kararını vermek zorunda kalıyoruz.

Operasyonun yürütülmesi dışında hesaplamamız gereken bir diğer nokta ise araziye ulaşım şartları olmalıdır. Zira cihazlarımız boş haliyle dahi belirli bir ağırlığın üzerinde olup uzun mesafeler taşınması zor olmaktadır. Sri Lanka’da uçuş yaptığım zamanlarda bu tip arazilerde uçuş yapmış ve araziye cihazı taşıyarak götürdüğümüz zamanlar olmuştur. Lakin o zamanlar 2017-2018 yıllarıydı ve sektörün ilk cihazlarından MG-1 kullanıldığı için hafif olması sebebiyle bir yere kadar taşınması mümkün oluyordu. Lakin şu an kullanılan 40 litre ve hatta üzerinde taşıma kapasitesi olan cihazların bu şekilde taşınması oldukça güç olacaktır. Cihazın taşınması dışında bataryalarımızın şarj imkanının sağlanması için cihazlarımızdan daha ağır jeneratörler ile gezmekteyiz. Zira tarımsal arazilerin yalnızca ufak bir kısmında kullanabileceğimiz güç hatları bulunmaktadır. Jeneratörlerimizi taşıyamayacağımız bir arazi için bataryalarımızı taşımak durumunda kalacağız. Bu da sürekli olarak bir veya birden fazla çalışanın operasyon yönetim noktası ile güç kaynağı arasında gidip gelmesini gerektirmektedir. Ve yine maliyet artıran bir nokta ortaya çıkarmaktadır.

Bir diğer dikkate alınması gereken nokta ise iniş kalkış alanlarımız yer yer dar alanlar ve hatta zaman zaman kendimizce açmanız gereken alanlar olacak. Dolayısıyla iniş kalkışın da otomatik olarak yapılmasından çok manuel olarak yapılması uygun olacak ve pilotluk becerilerimiz ön plana çıkacak. Cihazlarımızın giderek büyümesi sebebiyle bu şekilde dar alanlarda iniş kalkış şartları zor hale gelmiş olacak.
Kısacası, çay arazilerinde uçuş idame etmek diğer tarla bitkilerinde uçuş idame etmekten çok daha farklı oluyor. Arazi eğimi sebebiyle uçuşların manuel yapılması gerekebiliyor ve GPS ile rota üzerinde uçuş yapılmadığı için karışımın homojen şekilde dağıtılmasında operatörün pilotluk becerileri ön plana çıkıyor. Arazide fazlaca bulunan engel yapılar sebebiyle cihazların üzerinde bulunan radarların sık sık uyarı vererek operasyon kesmesi, radar kapatarak uçmanızı gerektirebilecek, dahası operasyonu kaza-kırımlara açık hale getirebilecektir. Ayrıca ulaşım şartları sebebi ile operasyonu yürütmemiz gereken noktalara teçhizatları ulaştırmamız zor hale geleceği için daha çok efor sarf ederek operasyonları yönetmemiz gerekecektir. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda, çay arazilerinde drone kullanımının diğer arazilere nazaran daha verimsiz olduğu görülmektedir. Normal bir arazideki günlük verimimize ulaşmanız çok daha zor hale gelmekte; amortisman, sarf malzeme, işçilik harcamalarımız yükseldiği için maliyetimiz artmaktadır.
İmkânsız demek her zaman yanlış olur. Hayatımın bir dönemini çay arazilerinde drone ile ilaçlama yaparak geçirdiğim zamanları göz önünde bulundurduğumda; zor şartların olduğunu, yorulduğumuzu hatırlamaktayım. Fakat tüm bunlara rağmen operasyonlarımızı %99 oranında başarıyla tamamladığımızı belirtmek isterim. Bu sebeple de imkânsız değil ama günlük rutininizin dışında, şartları daha zorlu olacak bir operasyon olduğunu belirtmek isterim.
Kadir YILMAZ
MİLAT HAVACILIK